14 Kasım 2014 Cuma

Ben Bugünlerde#8

  Vizeler ve sınavlar diye dolaşan binlerce öğrencinin arasından sıyrılıp,bulduğum ilk fırsatta kendimi eve attım,çok uzun aralıklarla yazdığımın farkında olsam da elimden bir şey gelmiyor maalesef..Okul zamanı sürekli bir koşuşturma halindeyim,kendimi ikna ettiğim anda daha çok yazmaya çalışacağım:)
Görüşmeyeli pek bir şey değişmedi aslında-ha bir ara şanssızlıklar silsilesi üstüme çullandı o ayrı konu.sınava yanlış sınıfta girdim,otobüsü kaçırdım,grip oldum ve hepsi 2 gün içinde oldu,cidden korkunçtu!-Sadece hayat daha hızlı akmaya başladı,kim derdi üniversite daha hızlı geçecek diye:D
Kitap okumak şu sonbaharın en güzel yanlarından biri efendim hele ki yanında sımsıcak çay-kahve varsa..-not:Örgü maalesef ki benim değil,anneciğim örüyor kızım o soğuklarda üşümesin diye öhöm öhöm:))-Portobello Cadısı ilginç bir kitaptı açıkçası nasıl anlatayım bilemiyorum,ama tavsiye etmeden duramayacağım.Paulo Coello'nun tarzını biliyorsanız ne demek istediğimi anlamışsınızdır.İlginç bir anlatım,kesişen onlarca hayat,gerçeği arama mücadelesi,yaşam savaşı,inançlar...Ne ararsanız var bu kitapta.Bir insan ,diğer insanların gözünden kaç değişik şekilde görülebilir ki?Ya tanıdığınız ve bildiğini sandığınız yüzlerin arkasına saklanmış kişilikler aslında  düşündüğünüz şekilde değilse?..
Okuyun,okutturun efendim^^
(Bu postta bissürü kitap resmi göreceksiniz,lütfen bana kızmayın yapacak daha güzel bir iş bulamadım^^)
Bu kitabı elime alıp alıp geri bırakıyorum,o kadar çok tavsiye eden kişi var ki yakın zamanda temelli elime almazsam ayıp olacak.Nietzche'yi her zaman merak etmişimdir bu kitapla onunla ilgili çok şey öğrenecekmişim gibi sanki^^
Diğer postlarımda sıklıkla resmi çok çok sevdiğimi ve beynimi rahatlatan en büyük hobim olduğunu söylemiştim,bu portre de son çalışmam,bitirmem o kadar uzun zamanımı aldı ki..İlk portre çalışmam olduğunu söylersem kusurlarını  göz ardı edersiniz değil mi:)
Eğer içinizde ufacık da olsa resme karşı bir istek varsa ve evet ben de kendimce bir şeyler karalayabilirim diyorsanız alın elinize kağıdı kalemi çizmeye başlayın,tabii en etkili çalışma bilen birine danışarak olur,resim yetenek işi olduğu kadar öğrenme ve sabır işi.Sabrınız varsa sizleri de aramızda görmekten onur duyarız:))
Ay ben bu kitabı yerim!!Nasıl güzel nasıl edebi bir kitaptı anlatamam!Erdem ve aşk arasında bocalama ancak bu kadar güzel ve akıcı bir dille anlatılabilirdi. Andre Gide'in daha önce hiçbir kitabını okumamıştım ve hayran kaldım!Bu insanlardaki ilham tarihin zamanlarında kayıp mı oldu ki bana bir türlü uğramıyor acaba??Mükemmel bir kitap,her dizesi ayrı ayrı güzellikteki cümlelerden oluşuyor,üzerinde uzun uzun duracağım yakın bir zamanda,o yüzden hemen geçiyorum bu bölümü:)
Gecenin bir yarısı kahve içmeye çıkan-ama nihayetinde sıcak çikolatada karar kılan-gençler onları beklerken boş durur mu,ağızlar dursa işleyen eller durmuyor n'apalım?^^
Hemmen bir Tarçın-evet farkındayım isim bile verdik:D-yapmaya başlanır ve bizimle yaşasa keşke diye konuşulurken gelen içecekler yudumlanır..Muhteşem bir geceydi,tabi ki muhteşem insanlarla:)
Dönem ortasında eve gelmemin bir nedeni de nadide,eşine az rastlanır birinin doğum günü olması:)
18 yıldır bizleri gözünden sakınan,aldığım her kıyafete göz koyan,benimle gülen ve yine ben ağladığımda dayanamayan,durup durup beni sinir ettiğini bildiği için  'doktor olsaydın iyiydi..'diyen 'yaşlandım ben' dese de lunapark görünce bizden önce o tarafa koşan,gözlerindeki yaşam enerjisini yanındayken hissedebildiğiniz,diğerlerinin yanında ağlamaktan utanan,çayını şekersiz içen ama şeker gibi bir yüreği olan,kabı ruhuna dar gelen,üşüyen mütemadiyen üşüyen ellerimi her daim ısıtmak için uğraşan,pamuk şeker gülüşlü valide sultanım iyi ki aramızdasın,hayır yeni yaşını kutlamıyorum isteğin üzerine:D-sen her daim genç kalanlardansın.iyi ki  yanımdasın annecim:)
Bugünlerde Liar Game adlı bir Kore dizisine başladım.Önceden Japonya'da mangadan uyarlama olarak çekilmiş bu dizi Koreli kardeşlerimizden süzgecinden geçiyor gördüğünüz üzere.
konusundan kısaca bahsedecek olursak:
Liar Game Tournament rakibini kandırarak kazanabileceğin bir tv yarışmasıdır.Kimseye güvenme sloganıyla başlayan dizi Nam Da Jeong'un da kazara oyunuyla katılmasıyla devam eder.Sa, iyi niyetli ve herkese kolayca inanan bu kız yarışmayı kazanabilecek midir?Peki ya  eski bir mahkum ona yardım etmeye başlarsa??
Hala ilk bölümlerinde olmama rağmen oldukça iyi gittiğini söyleyebilirim.Bakalım bu kız akıllanacak mı^^
Bu diziden bahsetmesem uyuyamam!!:D 3 sezonu da ayrı heyecanlı,muhteşem ve bir o kadar da hareketli geçen Sherlock Holmes, beni kendine hayran bıraktı.Muhteşem bir kadro,akıllara durgunluk veren replikler ve çok aksiyonlu bir senaryo!Keşke 10 sezon falan olsaydı diye düşünmekten kendimi alamıyorum:))
Macera ,romantizm, aksiyon suçlar..Hepsi dozunda işlenmiş..Sherlock keskin zekalı ,kendi tabiriyle  psikopat değil sosyapat, bir dedektiftir.Doktor John Watsonla tanışıp aynı eve taşınmaları da tamamen kaderin bir cilvesidir:)
Daha fazla anlatmıyciyim,izlemeyen kaldıysa tereddütsüz başlasın,pişman olmayacağınızı garanti ederim!:)
(Not:4.sezon 2015 ocakta yada 2016da çıkacakmış maalesef:/)


Son olarak bir konuya daha değinmek istiyorum:)
Çok sevgili 7 arkadaşımla bir internet-edebiyat dergisi çıkarmaya başladık.
8 farklı insan,8 farklı hayata bakış,8 farklı yürek olarak aranıza geliyoruz.Siz de bizleri destekler ve yalnız bırakmazsanız beni-bizi çok mutlu edersiniz.
AVLU Edebiyat Dergimizin bu ayki yayınları yarın sayfamızda yayınlanacaktır.
Lütfen siz de bir göz atın,sayfamıza davetlisiniz^^
Kendinize güzel bakın,mutlu kalın:)
(*dizi resimleri alıntıdır.)







12 Kasım 2014 Çarşamba

DART ÖDÜLLERİ*-*

 ''Vay be ,böyle bir proje döndüğünden bile haberim yok!'' diye feryat figan kendimi yememden sonra yazmaya başladığımı söylesem yalan olmaz.O kadar uzun zamandır doğru dürüst bir blog yazısı okumuyor ve yazmıyorum ki,Blog dünyasından kopmuşum farkında değilim..
Neyse efendim beni dünyaya döndüren ve bu ödüle layık gören sevgili MissTuti ve Pamuk Prenses'e teşekkürlerimi sunuyorum,beni çok ama çok mutlu ettiniz:))

Ödül verilirken beraberinde bazı şartları da getiriyor hayliyle onlara şöyle bir göz atacak olursak:
 *Ödülün fotoğrafını yayınlamak
*Size ödül veren blogun bağlantısını eklemek
*15 bloga bu ödülü dağıtmak
Başka bloglardan ödül aldıysanız bile-çok geç kaldım biliyorum:(-bu ödülü de kabul ederseniz sevinirim^^
Okuduğum her blogun ayrı ayrı beğendiğim kısımları olsa ve ayırt etmek de bir hayli zorlansam da size önerebileceğim ve okurken hiç sıkılmayacağınız bloglardan bazıları yukarıda:)
Şimdiden iyi gezinmeler,mutlu kalın^^





7 Ekim 2014 Salı

Tatilde geldim ben:D

   Malumunuz okullar açıldı,öğrenciler doluştu sokaklara,caddelere,halk otobüslerine.etrafta bu kadar okuyan görmek güzel aslında:))Ben de okuluma tam gaz alışmaya çalışıyorum;derslerdi,kitaplardı,bilmediğim ama anında sevdiğim şehri gezmekti derken günler hatta haftalar geçmiş gitmiş farkına bile varamamışım...Bu arada Kurban bayramının son günü olsa da hepinizin bayramı hayırlı olsun,kutlu olsun:))

Yazmadığım süre boyunca neler yaptım diye düşünüyorum o kadar da çok değişiklik olmadı hayatımda arkadaşlarım,okulum ha bir de yaşadığım şehir değişti o kadar :D Bu özlem nasıl bir duyguymuş her dört yılda bir başa sarıyor bende.İlkokul arkadaşlarından ayrıl,lise arkadaşlarından ayrıl şimdi de hiç tanımadığın insanlarla arkadaş olup olamayacağını düşünmeye başla..Zorlandığı doğrudur,hayırlısı diyorum napalım zorunluluklar..:)

Kitap okudum bol bol,ee yolculukta neler yapılır başlıklı bir yazı yazacak olsak bu listenin başını kitap okumak ve müzik dinlemek çekmez miydi?Bir ay içinde çok fazla-en azından benim bünyeme fazla gelen-yolculuk yaptığımı düşünürsek okuduklarımı paylaşmadan bir post yazabileceğim düşünülemez.
Bu kitabı daha önce okumadığıma inanamıyorum!!Sabahattin Ali'yi de okumadığıma inanamıyorum!!Muhteşem bir kitaptı,nasıl okunmaz,nasıl?!Uzun süre etkisinden çıkamadığım nadir kitaplardan biriydi.Kitabın başkarekterlerinden Madam Puder'in düşünce yapısını kendiminkiyle o kadar özdeşleştirmişim ki kendimi kitapta hayat bulmuş gibi hissetmekten alıkoyamadım:)
Arka kapak yazısı her şeyi anlatıyor aslında:
Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca.Kollarıyla bizi sarar.sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz...
Sabahattin Ali de bu romanın da 'güçlü bir tutkunun resmini çiziyor.Yaşamın uçarılığı ve aşkın olanaksızlığına(?) dair yanıtlanması zor sorular soruyor.'
Okumayan kaldıysa acilen okumasını tavsiye ediyorum:)
''Ah Maria,Niçin seninle bir pencere kenarında oturup konuşamıyoruz?Niçin rüzgarı bir sonbahar akşamında,sessizce yan yana yürüyerek ruhlarımızın konuştuğunu dinleyemiyoruz?Niçin yanımda değilsin?..''
Hayat aslında gözden kaçırdığımız ayrıntılarla dolup taşıyor.Bir kenara ittiğimiz işaretler belki de kendi ''anlamamızı'' götürüyor uzaklara. Bir çobanın küçücük bir düşle yola çıkarak kendini ve Evren'i bulmasını,en önemlisi aşkı tanımasını anlatan bu kitabın neden insanların başucu kitabı olduğunu ancak okuduktan sonra anlayabildim.
Aslında dünya hiçbirimize değersiz gözüyle bakmıyor,kendimizi yine kendimiz düşürüyoruz..
Okumayan kaldı mı bilmiyorum yada sürekli okurum ya bir ara diye erteleyen-ben gibi:D- daha fazla göz ardı edilmemesi gereken bir kitap,keşke kitabı daha önce okumuş olsaydım diyeceğim kitaplardandı bu kitap da.Şimdiden iyi okumalar^^
''Hiç kimse kendi yüreğinin söylediklerinden kaçamaz.Bu nedenle en iyisi onun söylediklerini dinlemek.Böylece,kendisinden beklemediğin bir darbe inmeyecektir kesinlikle sana.''

Sonunda Aynı Yıldızın Altında'yı izlemek nasip oldu bana da!:)Hıçkıra hıçkıra ağlamaktan sonlardaki replikleri kaçırdığım için bir kere daha izlemek zorunda kaldım:D Mükemmel ötesi bir filmdi,kitabını bu kadar güzel uyarlayabilirlerdi ve karakterler ancak bu kadar otururdu;/ Hatırladıkça kötü oluyorum..En güzel kısımlarında biri de yazarın ufacık bir sahnede görünmesiydi.John Green'in başyapıtını bir de böyle görmek mükemmel ötesiydi.
My Lovable Girl dizisinin çok az bölümü yayınlanmasına rağmen beni şimdiden kendisine bağladı,umarım devamı da güzel olur.Konusuna değinecek olursak:
Hyun Wook müzik ajansının başkanıdır ve eski sevgilisi bir kazada kaybetmiştir,bunu üzerinden atamamış sürekli onun yokluğuyla baş etmeye çalışmıştır.Eski kız arkadaşının kardeşinin peşine düşmüştür ki kim olduğunu öğrendiğinde işler hiç tahmin edilmeyecek şekilde değişecektir.
Müzik ve romantik konulu diziler söz konusu oldu mu kendime engel olamadığım bir gerçek evet:))
Canı sıkılan,'Ya bir dizi olsa da izlesek' diyenler bence hemen başlasınlar,aman dikkat edin hemen bitirivermeyin sonra ben gibi kederli kederli yeni bölümleri beklersiniz..
 (Spoilerden kaçınmaya çalıştım, verdiysem affola:D)
Bu sevimli kediyle posta son verirken  bu kadar beklettiğim için hepinizden özür diliyorum.kendinize iyi bakın,mutlu kalın:)












29 Ağustos 2014 Cuma

BEN BUGÜNLERDE#7

  Bu kadar ara vermemin mazeretlerini sayarak bitirebileceğimi zannetmiyorum(!) en iyisi direk konuya geçeyim de fazlaca kemküm etmeyeyim.^^
 Gün geçmek bilmiyor ki sıcaktan beynimiz buharlaşmasın,kendimizi denizlere atasımız gelmesin.Bu yaz gerçekten de insanı sınıyor,gerçi insanoğluyuz kış gelse yazı yaz gelse kışı özleriz..
Tatilin vazgeçilmezi varsa o da tabiki deniz oluyor ne yaparsak yapalım kumsal deniz ve güneş üçlüsü kadar dinlendirmiyor hiçbir şey bizi..Hele ki denizin o sesi bana yetiyor da artıyor bile.Huzurlu, sessiz sakin bir köşe buldum mu benden mutlusu yok dünyada.Bol bol kitap okuyup,yazdığım,karaladığım bir tatil yapıp döndüm aranıza:))

Ben bu kitabı hangi kategoriye koyacağımı bilemiyorum,her kitapta ifrit olduğum ya da ''Senin burada ne işin var git burdaaan!!'' diye bağırdığım bir karakter mutlaka olurdu ama bu kitabın her karakterini sevdim,her biri birbirinden gerçekçi ve tatlıydı:)
Kısaca bahsedecek olursak kitaptan:
Natsya 450 gündür konuşmamak konusunda ısrar etmekte insanlarla iletişim kurmamak için direnmektedir ve bu işin gerçek yüzünü bilmeyenler için bu saçmadır.
Josh kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayan insanlardan özellikle uzak duran-ki bir zaman sonra insanlar da ondan uzaklaşmak için çaba harcamaya başlarlar-kendini mümkün olsa garajındaki atölyesine kilitleyecek bir çocuk..
Aslında kapağındaki küçük yazı her şeyi anlatıyor:
Bazen kurtuluş için aşkı seçmek gerekir...
Birkaç alıntı yapıp okumayanlara kesinlikle okumalarını tavsiye ederek konuyu kapatıyorum.
-Kalbimde kırılmadık bir parça kaldıysa o da gidiyor.
-Josh Bennett gülüyor ve bir dakikalığına da olsa,dünya güzel bir yere dönüşüyor.
-Bir sürü insan birden olacağım ve hiçbiri tam olarak ben olmayacak.
-Maalesef insan zihnindeki kırıkları kaynatabilecek bir alçı,bir vida yapılmadı henüz.
-Çünkü gerçekten bir anlam taşıyan isimlere rastlamak güzel oluyor.öyle bir şey bulunca diğer bütün zırvalıkları unutuyorsun.
-Tek bildiğim,dünya üzerindeki hiçbir hikayenin yada sırrın,el ele tutuşmaya engel olamayacağını anlayacak kadar uzun süre olduğu.
-Bugün özledim onu.yok,yok,onu her gün özlüyorum.
-Ona bir şey söylemek zorunda olduğumun farkındayım.'Bazen nefes almayı unutuyorum.'diyorum.
Eğer istediğiniz gibi bir defter bulamıyorsanız kendiniz yapacaksınız,bunu bilir bunu söylerim.
Önceden kapağını hiç beğenmediğim bu defteri kaplayıp üzerine de Harikalar Diyarındaki Alice'in-ki kendisini çok severim^^-bir resmini yapıştırdım.Şimdi de içine yazı yazmaya kıyamıyorum n'olacak benim bu halim :D
En sonunda kitaplardan yada şairlerden çok beğendiğim alıntıları yazmaya karar verdim,bakalım devamı nasıl olacak?^^
Dolma kalemin bu denli bağımlılık yaptığını bilmiyordum ben!:))Başka kalem kullanamaz oldum ne zaman kırtasiyeye girsem gözüm dolma kalem arıyor ne yapacağım böyle-ki daha çok acemiyim^_^En kısa zamanda gelişse de bir sürü kalem almaya başlasam:)
Dolma kalemle yazılar yazmak hele ki tablo gibi görünen yazılar yazmak sanat bence,buradan o yazarları kutluyorum ve onlara imrendiğimi söylemeden geçmiyorum^^
Şimdilerde izlediğim daha doğrusu izleyebildiğim-nedendir bilmiyorum izlerken sıkıntıdan patlamaya başladım dizileri vs.-tek dizi sanırım.
İt's Okay That's Love..
Her bölümde farklı psikolojik sorunlara değinen bu melodram komedi tadındaki diziyi çok beğendim.Başlarda karekterlere tam ısınamasam da sonradan aslında gerçek hayata yani bizlere çok benzediklerini ve insanların karmaşıklığını yansıttıklarını düşündüğüm için izlemeye devam ettim.
Psikolojiye meraklı olanlar kaçırmasın derim,daha önce adını bile duymadığım birçok hastalık öğrendim,insan zihni ve duyguları gerçekten çok karmaşık..

Atilla İlhan'ın çok sevdiğim dizeleriyle yazıma son veriyorum:)
ben birinin hiçbir şeyiyim.
en çok da bu koyuyor.
ortak bir fotoğrafımız bile yok.
bugünlerde ben adsız bir özlemim.
yağmur yemiş deniz gibiyim.

Mutlu kalın,gülümsemeyi unutmayın:)





3 Ağustos 2014 Pazar

CAN İÇİ(M)

     Bitmeliydi bu sevda...
Son durakta değil,ilk durakta.tek şekerli çayı içmeden,şu yokuşu geçmeden mesela..Bir şarkıda dalıp gitmeden kendimden geçmeden vazgeçmeliydim ondan.Kalbime girmesini bu kadar müsaade etmeden ,sen yerine biz demeden,ona bakarken bile özlerken nokta konmalıydı cümlenin sonuna.
Bitmeliydi bu sevda...
Ta başından en fazla bir bahar sürmeliydi.Yas olmamalıydı yokluğunda.Her şarkıda o ve her şiirde onun sesi akıllara gelmemeliydi mesela.
Bitmeliydi bu sevda,yazgısı baştan belli olan.
İnceldiği yerden kopmalı,tekrar bağlanmamalıydı yerine;olduğu gibi bırakılmalı,en azından sorulduğunda 'Bitti...Gitti.'denilebilmeliydi.Her sabah kalkarken O,her akşam yatarken O olmamalı,rüyalarda saçma şeyler görülmeliydi ya da.
Bitmeliydi bu sevda.
Dalıp gitmemeliydi gözler uzaklara,en yakın yol ayrımında ''Hoşçakal'' denilebilmeliydi.Yok olacağıma gelmemeli,ilk yağmurda silinip süpürülmeliydi yürekten.
Bitmeliydi bu sevda..
Kerem gibi olmadan,Ferhat gibi yanmadan ,en basitinden 'Seni seviyorum'la geçiştirilerek sona ermeliydi.Sözler dudaktan kalbe yol bulmamalıydı.
Dedim ya;bitmeliydi bu sevda,ilk can acısında...

''Anıları geçtim ben,yani her şeyde sen varsın..''


30 Temmuz 2014 Çarşamba

BEN BUGÜNLERDE#6

   Merhabalar,
Öncelikle güzel ve mutlu bayramlar hepinize:)Bayramın en güzel yanı herhalde uzun zamandır görmediğimiz kişilerle görüşmek oluyor bizlerde.Bol kahkahalı sohbetler,geçmişi yad etmeler,çocukların etrafta koşturup durmadan yaramazlık yapmaları,şeker görünce gözlerinde oluşan parıltılar...Bayramlar ne güzeller^^
(Bayramdaki kavalyem sizleri selamlar:))

Bugünlerde başlıklı postlardan uzun zamandır yazmıyorum sanırım,bu daha çok bir şey yapmadığımdan olsa gerek,şimdilerde yeniden okumaya başladığıma göre yazmaya geri dönebilirim:)
Kavanoz kalemlik fikrini internette görüp çok beğenmiştim.Kalemlerimi bir arada görmek bana mutluluk veriyor nedense,hem de aradığım kalemi bulmak için tek tek kalemlikleri eşelemem gerekmiyor.:) Resimler arasında gezerken tekrar karşıma çıkınca bu diy fikri artık yapmanın zamanı geldi diye düşünüp el attım.Oldukça hoş görünen ve kullanışlı 3 kavanoz kalemliğim var artık,bence sizler de denemelisiniz:)
Kitap okumaya olanca hızımla geri döndüm.Kitapları sipariş ettikten sonraki bekleme süresi cidden sabır gerektiren bir süreç.Her kapı çalınışına kargo geldi diye koşan biriysen eğer daha da zor^^Hayliyle geldikleri an bir yengeç dansı yapmadığım kalıyor ortalıkta:D
Bu siparişimde dört kitap aldım.
-Dikkat!Aşk çıkabilir
-Her şey bitti derken
-Evernight Akademisi 1
-Mekanik Melek
Dikkat!Aşk çıkabilir ve Mekanik Meleği okudum ve ikisinden de çok memnun kaldım.
Dikkat! Aşk çıkabilir'in yazarı Asude'nin Pabucumun Ajanı kitabını önceden okumuştum ama bence bu kitabı daha etkileyici olmuş.Özellikle baş karakterimizin her şeye biyolojik terimlerle cevap vermesi ve annesinin kızına söyledikleri kitabı okurken sürekli gülümsememi sağladı.Kapağı ilk başta biraz karışık gelse de kitap bittikten sonra çok doğru bir kapak seçimi olmuş,onlar ancak bu kadar yansıtılabilirlerdi dediğimi de itiraf edeceğim^^Zaman geçirmek ,e biraz da gülmek istiyorsanız hiç kaçırmayın okuyun derim.
 Kapağına şöyle bir göz atalım.
Mekanik Melek'ten de kısaca bahsedecek olursak-ki bence çok söze gerek yok.Cassandra Clare kendini her türlü sevdirmeyi başarıyor!:)Cehennem Makinaları serisinin ilk kitabı olan Mekanik Melek iblislerin,vampirlerin ve tabi ki nefilim ırkının bolca yer aldığı bol ekşınlı,hafif matrak bir kitap,bayıldım!En güzeli de serinin tamamlanmış olması.
Her şey Tessa Grey'in kaçırılmasıyla başlıyor ve kendini hiç tanımadığı bir dünyada bulan genç kız etrafında da şekilleniyor.
***
 Yaz mevsiminin bu kadar hızlı geçtiğine inanamayan tek kişi değilimdir diye düşünüyorum neden kışlar bu kadar hızlı geçmiyor ki?!(İş/okul var da ondan dediğinizi duyar gibi oldum^^)
Ramazandan sonra şunu yapalım bunu yapalım diye o kadar çok  şey planladık ki arkadaşlarla ,daha başlayamadığımız tatil programımız gözümü korkutuyor,aman duymasınlar:D
Çizmeye son gaz devam ediyoruz tabi ki de.Resimin bu kadar sabır gerektiren bir uğraş olduğunu ben bilmiyordum diye feryat figan yakınıyor olsam da,ne zaman bitecek şu diye çemkirsem de kendi kendime, bir türlü bırakamıyorum elimden kalemi;bağımlılık yapıyor bu uğraş insanda^^
Örneğin Leonardo da Vinci Mona Lisa tablosunu 4 yılda bitirmiş,hiçbir fırça izi barındırmayan bu tabloyu yaparken her katmanın kurumasını beklemiş ki boya öyle hemen kuruyan bir madde değil bildiğiniz üzere..Ben duyduğumda şok olmuştum,ağzım açık kaldı!4 yıl ne demek,ben bir haftada keçileri kaçırıyordum:D
Deneme yazmak bugünlerdeki zevkli uğraşlarımdan biri.Uun zamandır yazmaya elim gitmiyordu,yazacak kadar hissedemiyor gibiydim sanki.Yazmadıkça daha da içine kaçıyor insan,yazdıkça rahatlıyor,sakinleşiyor..Kendimi buluyorum sayfalarda ve bu beni inanılmaz mutlu ediyor.Geçmişime ayna tutmak gibi hisleri yazmak..Kalbin satır satır kağıda dökülmesi gibi bir şey kendini kendine anlatmaya çalışmak...

You Are Surrounded final yapınca hemen yeni biri diziye başladım^^(Kore dizilerinin değişik(!) sonlarına göre güzel bir sondu diyebiliriz:)
King of High School Llife Conduct dizisi oldukça eğlenceli bir dizi,zaten başrolü sevince dizi çirkin olsa da insanın izleyesi geliyor.Seo İn Guk'u daha önce The Master's Sun ve Reply 1997'de izlemiştim ama en çok yakıştığı rol bu dizideki rolü olmuş bence.
Konusuna geçecek olursak:
Seo İn Guk(Lee Min Suk) buz hokeyi oynayan bir lise öğrencisiyken abisinin isteği üzerine onun yerine şirkette müdür olarak işe başlamasıyla ve tabi ki orada çalışan Lee Ha Na(Jung Soo Young)la tanışmasıyla dizi başlıyor.
Başroldeki kızı başta hiç beğenmemiş olsam da bu rol bu kıza mı verilir deyip önyargılarıma engel olamasam da sonraki bölümler de ona da kanım ısındı,sahiplendim^^
Eğlenceli,hareketli,çok şirin bir dizi,vakit kaybetmeden izleyin derim:))
Türk dizisi izleyeceksin hem de her hafta büyük bir heyecanla yeni bölümünü bekleyeceksin deselerdi alayla güler 'İmkanı yok!'derdim,büyük konuşmamak gerekiyormuş.3-4 dizi takip ediyorum,umarım sonradan karman çorman yapmazlar da ağız tadıyla bitiririz dizileri.
İlk olarak Kaçak Gelinlerden bahsetmek istiyorum. Almila,Kainat ve Şebnem'in gelinlikleriyle havaalanında karşılaşmalarıyla dizimiz başlıyor.Birbirlerinden siyahla beyaz kadar farklı bu 3 genç kız kendilerini İstanbul'da ve yepyeni bir hayatın içinde buluyorlar,en önemlisi arkadaşlığın ne demek olduğunu anlıyorlar.Selim,Can ve Özgür de karşılarına çıkınca dizi tadından yenmez bir hal alıyor^^
Ben en çok Selim-Şebnem çiftini sevdim açıkçası.Nasıl desem her an birbirlerine laf yetiştirme çabaları,kendilerine sonsuz güvenleri ve tabi ki Şebnemin olağanüstü(:D) cümleleri beni çok eğlendiriyor.
(Örneğin;dışım bahar bahçe,içim türkü bar:D)
İlk bölümde reyting rekorları kırdığı da bir yerlerden kulağıma geldi,tabi emin değilim ama bu dizi kırmayacak da hangisi kıracak?!:D
İkizler anne ve babaları boşandıklarında birbirlerinden habersiz ve apayrı kültürlerde büyütülürler.Yolları İstanbul'da buluşur ve ailelerden gizli buluşurlar,en sonunda yerlerini değiştirirler ve olaylar başlar.
Beni en çok etkileyen bölüm ise Esma'nın(ikizlerden biri) bir radyo programına Mona Roza adıyla yolladığı yazılar oldu.Şair-yazar ruhlu insanlar oldum olası sıcak gelmiştir bana^
Şimdilik önereceğim diziler bunlar.İyi izlemeler efendim^^
Son olarak Milena'ya Mektuplar kitabını okuyanlardan kitap hakkında düşüncelerini rica ediyorum.:)
Hepinize hoşçakal diyor,mutlu bayramlar diliyorum.
Kendinize iyi bakın,mutlu kalın^^










21 Temmuz 2014 Pazartesi

GEL DESEM...

Sor bakalım Sebastian bu içinde kaybolduğum,her sokağında kendimi biraz daha unuttuğum şehre;nerdeymiş geçmiş ve geleceğim,nerdeymiş bir zamanlar simit attığım martılar,nereden gelirmiş bu trenler,kimler yalnızmış bu şehirde,hangi yol başındaymış mutluluk,sor bakalım Sebastian içimin canı hangi sokakta beklemekteymiş beni?..Bulup da kaybettiğim,duyup da işitmediğim,bakıp da görmediğim;hangi havada kaybetmiş kendini...Sor bakalım Sebastian benim kadar yalnız ve benim kadar çaresiz kimlermiş bu isimsiz yeryüzünde,aynı yıldızlara bakıp da kimler düşünürmüş birbirlerini?..
Sor bakalım Sebastian,belki bi' halden anlayan bulunur,belki biri kaybettiğimiz insanlığı getiriverir ayaklarımıza.Belki Sebastian,belki de bitirir içimizin acısını,acıdaki içimizi..İzin verir belki güvercin yürekli olmamıza.
Belki Sebastian,belki de tekrar gülümser güneş bizim de yüzümüze,ay yeniden parlar gecelerde..
Bekle bakalım Sebastian bir yol da bizimkine çıkar,diğer yarımız bulur bizi kalabalıklarda ürkek bir çiçek edasıyla titrerken kimsesizlikten...
Bekle bakalım Sebastian biraz da sen bekle...

14 Temmuz 2014 Pazartesi

Yine Yine Yeniden^^

     Yine yine yeniden ben geldim^^
Biliyorsunuz sıcaklar başlar başlamaz insana bir sıkılganlık,hiçbir şey yapmama isteği ,bir üşengeçlik musallat oluyor,bir türlü de gitmek bilmiyor;en azından benim için öyle.Ne kitaplara el atasım var ne de yastıktan başımı kaldırasım. Siz beni bırakın günlerce uyuyayım,öyle yani^^ Hal böyle olunca okuma saatlerim ters dönüyor,sahurdan sonra hazır hava da serinken okumalar yapılıyor..Çok bir şey okuyamasam da en azından deniyorum,okumayı unutacağım mazallah :D 
Şimdilik okumaktan çook zevk aldığım kitapları sizlerle paylaşmak istiyorum, şu üzerimdeki uyuşukluk bir kalkarsa kitap da bitireceğim inş.^^
1-Aynı yıldızın altında
(Bu kitabı okuyup da beğenmeyen yok herhalde,duygular ancak bu kadar güzel dile dökülebilir;kesinlikle okunması gereken kitapların başlarında bence:))
2-Ölümcül Oyuncaklar Serisi
(Macera-fantastik ve romantik severlerin kaçırmaması gereken tek tük seriden biri.Okurken heyecanınızı her zaman ayakta tutan,size film izliyormuş gibi tat veren kitaplar bunlar.Yazarın dili,çevirmenin akıcılığı,olay örgüsü...Ne desem bilemiyorum okuyun okuyun!^^(Yalnız serinin son kitabı Türkçeye çevrilmedi maalesef ,ben de onu bekliyorum:/)
3-Aşk Tüm Zamanların İçinden Geçer Serisi
(Allam bu seri nasıl biter?!Nasıl uyandırırlar beni bu kadar tatlı bir rüyadan?!!Alın ,okuyun, okutun:) Bu da macera fantastik romantik mükemmel ayarlı bir seri::)
4-Tatlı Bela
Okurken ara ara Abby'nin davranışları,'Ben kimseyi sevemem!' tavırları biraz sinirimi bozsa da sonradan kıza da hak verdim.(Ben yine kendimi kaptırdım gidiyorum,tabi siz olayları bilmiyorsunuz hehe^^)Yine de bayıldığım, gittiğim her yere yanımda götürmek istediğim kitaplar arasında yerini aldı:)
6-Gece Yolu
Aha!Ağlamaktan helak olduğum bir Kristin Hannah kitabı daha!Aşk bu kadar tatlı bir şey miydi ki diye düşünmekten kendimi alamadığım kitap oldu kendisi.O kadar saf ve tatlı bir aşktı ki..Tabi Kristin ne yapacak edecek bir dram sıkıştıracak bir köşeye,illa beni ağlatacak:/Okuyun da yanınızda bir kutu peçeteyle okuyun ama mutlaka okuyun tamam mı^^
7-Romeo ve Julıet
Romeo ve Julıet efsaneleşmiş bir başyapıt bildiğiniz üzere..Shakespeare'in üstüne laf söyleyecek de değilim ne diyeyim adam yazıyor hem de akla hayale gelmeyecek kelimeleri bir araya getirerek.Replikler ancak bu kadar güzel olabilirdi.Ah ah romeo neden romeosun sen:))
8-Mimoza Sürgünü(deneme kitabı)
Nazan Bekiroğlu'nu oldum olası sevmişimdir ama bu kitabının yeri ben de daha bir ayrı,daha gündelik konulara değindiği için olsa gerek.kelimeleri seçiş,cümlelerin birbiriyle uyumu...Her sayfada 'İşte bu benim!'demek istiyorsanız,eee biraz da deneme seviyorsanız okumadan geçmeyin.(Bence kitabı kendiniz alın,altı çizilmesi gereken o kadar güzel cümle var ki...)
9-Tess Gerritsen'ın tüüüm kitapları
Bu kadın beni hakikaten korkutuyor,o nasıl bir hayal gücüdür ki okurken ufacık bir ses duysam yerimden zıplıyorum,o kadar^^Eğer korkmayı seviyorsanız  azıcık da romantizm arıyorsanız alın okuyun efendim,iyi korkutuyor:D
10-Araf-Cehennem-Cennet üçlemesi
Ay ay çok tatlı bir seri daha!Artık kitapların çoğunda erkekler halden anlamayan, burnu iki metre havada olarak tasvir edilse de bu kitapta tüm klişeler yıkılıyor,oğlanımız tahmin edemeyeceğiniz kadar garip biri çıkıyor:)Okuyun,okutun^^
Benden bu kadar,eğer beğendiğiniz kitapları bana yazarsanız çok sevinirim^^

Yazın resim kursuna gitmeyi deli gibi istiyordum;yazı heyecanla beklememe bu da bir vesileydi açıkçası. Nasıl başlasam,artık gelsin tablolar,gitsin tablolar diye düşünürkeeen yine kara kaleme talim olduk.Napalım birazcık baştan başlamamız ve natürmort çalışmamız gerekiyor,olsun bakalım.Bir gün biz de görürüz yağlı boyaları be Sebastian:))
Çok profesyonel olmasa da fikrimce resim yapmak kadar insanı dinlendiren bir uğraş yok.Tüm dikkatinizi resme odaklamak zorunda kaldığınız için hiçbir şey düşünmek durumda kalmıyorsunuz.Kısa bir süreliğine de olsa yaşamın tüm endişelerinden sıyrılıyorsunuz.Hem sadece yetenek işi değil resim,sabrı olan herkes öğrenebilir^^
Bunu paylaşmazsam içim rahat etmezdi^^Yerlerine kimseyi koyamayacağım dostlarım kitap tutacağı almışlar bana,nasıl mutlu oldum anlatamam!Ben harika görünüşlü tutacağı nasıl kullanmaya kıyacağım bir tek onu düşünememişler:)
Sizlere bol okumalı,yazmalı,çizmeli,izlemeli bir yaz diliyorum,
Gülümsemeyi unutmayın,her daim mutlu kalın:)